Karabuğday, geçmişi çok eskilere dayanan bir bitki olup Orta Asya kökenlidir. İlk olarak Çin ve Japonya’da yetiştirilmeye başlanan bu bitki daha sonra Rusya ve Avrupa’ya yayılmış ve oradan da Amerika’ya ulaşmıştır .
İsmine aldanmayın. Aslında buğday olmayan karabuğday yüksek besinsel değere sahip protein ve önemli düzeylerde diyet lif, vitamin (B1, B2 ve E vitaminleri) ve mineral madde içerir. Tahıllarla karşılaştırıldığında proteini, yüksek besin kalitesine sahiptir. Rutin ve quercetin karabuğdayın başlıca antioksidanlarıdır. Bunlar kronik toplardamar yetersizliği hastalığının tedavisinde dikkate alınırlar.
- İnsan vücudunda bağırsakların çalışmasını destekler,
- Vücutta yağ toplanmasını engeller,
- Kolesterolün azalmasını sağlar,
- Kalp hastalıklarına ve kansere karşı koruyucu etkisi olduğu bilinen lignan maddesini içerir,
- Safra taşı oluşumunu engellemede yardımcı görev üstlenir,
- Kan şekerinin daha iyi bir biçimde kontrolünü sağlayan ve bu özelliğiyle şeker hastalığına ve hastalarına iyi gelir,
- Açlık duygusunu bastırır,
- Gluten içermediği için çölyak ve benzeri hastalar için ideal bir gıda hammaddesidir.
Karabuğday proteinlerinin biyolojik değeri %90’ın üzerindedir. Bu değer, örnek protein olarak kabul edilen anne sütü ile yumurta proteinlerinin sahip oldukları %100 biyolojik değerine çok yakındır ve bu yüzden karabuğday proteinleri hemen tüm diğer meyve-sebze ve tohumların proteinlerine göre besleyicilik açısından ve insan sağlığına yarayışlılık bakımından daha kalitelidir.
Mutfaklarımızda karabuğdayı;
- Salatalarda,
- Pilav olarak,
- Ununu ekmek, kek, krep gibi fırın ürünleri yapımında kullanabiliriz.